Camping Club Hive Photography Contest *9 Theme "Theme Promote a place you like in your city" Church of St. Anthony of Padua

-EN

Hello CCH Community! Today I am here to share a post for the contest organized by the CCH community and announced by @baycan. I actually wanted to share something in this community. I also had photos that I had taken before. However, I could not write anything.

Actually, it was a very accidental visit. In fact, it was so coincidental that it extended my work during the day and there was an online meeting that I had to attend on Friday evening. I had to enter this meeting on the subway :D.

I don't have a large circle of friends. I have two different groups of friends and we are 11-12 people in total. Last Monday was the birthday of a friend from my first group of friends. We couldn't celebrate because my friend was out of town. Since we left school early on Friday, we had made a plan for Friday. Our plan was to go to Taksim and then go to Beşiktaş and visit a place. But that didn't happen. Because we went to Taksim and stayed there all day. At first we were going to a place about natural stones. Then we saw this church on the way. It was a place I knew before. But I didn't have time to visit. When my friends said, "Let's go inside," I said "What will we do there?". But when they decided to go in, I went in before they did. Because I love places like this. I guess this shows how unstable I am :D.

Church of St. Anthony of Padua is on Istiklal Street and very close to Galatasaray High School. The location is quite central and easy to reach. That is why many tourists and locals visit this place often. That's exactly why I didn't want to go in. Because it is crowded at all hours of the day.

There are two more magnificent six-storey buildings in the courtyard of the church. These buildings were built to generate income for the church. Antoine Apartments. The two apartments are connected to each other by a walkway. It can be seen in the pictures as well.

Actually, this is an old church. But it wasn't here when it was first made. In the 1200s (approximately 1230), priests built this church for their founder, St. Francis of Assisi (better known as St. Francis). This church was near Galata. However, in the 1600s, the church survived two major fires. The church, which survived the great fire in 1696 by chance, was converted into a mosque by the sultan of the time, Mustafa II. The monks had to move to a small house near Pera. Later, a new church was built in the name of St. Anthony in Pera in 1724, but this church had to be demolished due to the construction of a new tram, so the church was moved to its present location. The architect of the church is Giulio Mongeri, an Italian born in Istanbul. Although the construction started in 1906, it was stopped in 1907 due to financial difficulties. Later construction was completed in 1912. It should be noted that this is a Catholic church. I should also remind you that it is the largest church in Istanbul.

Church architectures generally bear traces of the Baroque Period architectural style. I actually love that it's like this. Because they look so majestic and dark. I think this creates a more historical texture.

There was a large crowd of people at the entrance door of the church. This scared me a little. Because the idea of ​​being so close to people in a narrow space did not seem like a bright idea to me. After all, we are still in the pandemic. But if I stopped entering, I could have a hard time with my friends :D.

When we entered, my friends first lit candles and made wishes. Of course, there is a prayer that you should read before this procedure. Since I am not a believer in these matters, I did not perform this ritual. But I wish I did. I really need good things to happen at this time in my life. I'm starting to get hopeful about things like this now. Because I can't find any other way to deal with my problems. There is only one way I haven't tried :D.

There isn't much space to walk around inside. But there are definitely some very remarkable figures. For example, one of them is the statue of Jesus.

I have to say that the church is still working. Rites are held regularly on weekdays and Sundays. However, these rites are divided into two as Turkish and English. That's why the hours are different. Also, the priests of the church are Italian.

I don't know what it means to you. But for me it is a very impressive image. Such dark historical structures have always attracted my attention more than others. I don't know exactly what it has to do with the subject, but I think the Basilica Cistern is also such a structure. This image reminded me once again how beautiful Baroque Architecture is.

Colorful embroidery on the windows and the small domes of the church. In fact, the use of colored embroideries on domes and glasses is present in many of the religious architectural structures. However, inside mosques are usually brighter. I think this is one of the main differences between the two architectural structures.

Now, as we are approaching the end of the post and we now see a different mural. Here, Saint Anthony is pictured curing a burnt child. It can also be observed that Catholic figures are used.

As Christmas, a religious holiday for Christians, was approaching, there was also a pine tree in the courtyard of the church. There was a great crowd as people stood in front of this tree and took pictures. That's why I was only able to take the photo while leaving the church with the fewest people, and the church tour ended here.

First of all, thanks to the CCH community for organizing the contest. I invite @mehmetfix and @damla to participate. Maybe on this occasion, we will have the opportunity to read one of @damla 's beautiful, long travel articles. I had fun writing this post. After a long time, a change is good, I guess. That means I will do this more often. Until the next travel post - however hard it may be - stay happy. Goodbye!

-All photographs are my own,unless otherwise stated.

-TR

Merhaba CCH Topluluğu! Bugün CCH topluluğun düzenlediği ve @baycan 'ın duyurmuş olduğu yarışmaya bir yazı paylaşmak için buradayım. Aslında bu toplulukta bir şeyler paylaşmayı istiyordum. Elimde daha önceden çektiğim fotoğraflar da vardı. Ancak bir türlü bir şeyler yazamamıştım.

Aslında bu çok tesadüfi bir ziyaret oldu. Hatta o kadar tesadüfiydi ki gün içinde olan işlerimi uzattı ve cuma akşamı girmem gereken online bir toplantı vardı. Bu toplantıya metroda girmek zorunda kaldım :D.

Pek kalabalık bir arkadaş çevrem yoktur. İki farklı arkadaş grubum var ve toplam 11-12 kişiyiz. Geçen pazartesi ilk arkadaş grubumdan bir arkadaşımın doğum günüydü. Arkadaşım şehir dışında olduğu için bir kutlama yapamamıştık. Cuma günü okuldan erken çıktığımız için cuma günü için bir plan yapmıştık. Planımızda Taksim'e gidip oradan da Beşiktaş'a gidip bir yeri ziyaret etmek vardı. Ama bu olmadı. Çünkü Taksim'e gittik ve bütün gün orada kaldık. İlk başta doğal taşlarla alakalı bir yere gidiyorduk. Sonra yolda giderken bu kiliseyi gördük. Daha önceden bildiğim bir yerdi. Ama ziyaret etmeye vaktim olmamıştı. Arkadaşlarım hadi içeriye girelim dediğinde "Nabıcaz orda ya?" dedim. Ama içeri girmeye karar verdiklerinde onlardan önce ben içeri girdim. Çünkü böyle yerlere bayılırım. Bu da ne kadar istikrarsız biri olduğumu gösteriyor sanırım :D.

St. Antuan Kilisesi, İstiklal Caddesi'nde ve Galatasaray Lisesi'ne çok yakın. Konum olarak oldukça merkezi ve ulaşımı kolay. Bu yüzden birçok turist ve yerli burayı sıklıkla ziyaret ediyor. İşte tam da bu yüzden içeri girmek istemedim. Çünkü günün her saati kalabalık.

Kilisenin avlusunda altışar katlı iki görkemli bina daha var. Bu binalar kiliseye gelir getirmesi için inşa edilmiş olan St. Antoine Apartmanlarıdır. İki apartman birbirlerine bir geçit ile bağlılar. Resimlerde de bunu görmek mümkün.

Aslında tarihçe olarak burası eski bir kilise. Ancak ilk yapıldığı zaman burada değilmiş. 1200'lü yıllarda (tahminen 1230) rahipler, kurucuları Assisili Aziz Fransua (Daha çok Aziz Fransua olarak bilinir) için bu kilisiyi yaptırmışlar. Bu kilise Galata yakınlarındaymış. Ancak 1600'lü yıllarda kilise iki büyük yangın atlatmış. Özellikle 1696 yılındaki büyük yangından şans eseri kurtulan kilise dönemin padişahı II.Mustafa tarafından camiye çevirilmiş. Rahipler de Pera civarındaki küçük bir eve taşınmak zorunda kalmış. Daha sonra 1724 yılında Pera'da Aziz Antuan adına yeni bir kilise inşa edilmiş ancak bu kilise de yeni tramvay yolu yapımı sebebiyle yıkılmak zorunda kalmış bu yüzden kilise günümüzde var olduğu konumuna taşınmış. Kilisenin mimarı İstanbul doğumlu İtalyan Mimar Giulio Mongeri. İnşaat 1906 yılında başlamış olsa da 1907 yılında maddi zorluklar sebebiyle durmuş. Daha sonra inşaat 1912 yılında tamamlanmış. Şunu da söylemek gerek ki burası bir Katolik kilisesi. Ayrıca İstanbul'un en büyük kilisesi olduğunu da hatırlatmalıyım.

Kilise mimarileri genellikle Barok Dönem mimari tarzından izler taşır. Aslında böyle olmasına bayılıyorum. Çünkü çok görkemli ve karanlık gözüküyorlar. Bunun daha tarihi bir doku oluşturduğunu düşünüyorum.

Kilisenin giriş kapısında kalabalık bir insan topluluğu vardı. Bu beni biraz ürküttü. Çünkü dar alanda insanlarla bu kadar yakın olma fikri bana pek parlak bir fikir gibi gelmiyordu. Sonuçta hala pandemi dönemindeyiz. Ama girmekten vazgeçseydim arkadaşlarımla zor anlar yaşayabilirdim :D.

İçeri girdiğimizde ilk olarak arkadaşlarım mum yakıp dilek dilediler. Tabii ki bu prosedürden önce bir de okumanız gereken bir dua var. Bu konularda pek inançlı biri olmadığım için ben bu ritüeli gerçekleştirmedim. Ama keşke gerçekleştirseydim. Hayatımın şu döneminde gerçekten iyi şeylerin olmasına ihtiyacım var. Artık böyle şeylerden umutlanmaya başlayacağım. Çünkü başka bir çıkış yolu göremiyorum. Denemediğim bir bu yol kaldı :D.

İçeride dolaşabileceğiniz pek fazla alan yok. Ama kesinlikle çok dikkat çekici figürler var. Mesela bunlardan birisi İsa heykeli.

Kilisenin hala çalışmaya devam ettiğini de söylemeden edemeyeceğim. Hafta içi ve pazar günleri düzenli olarak ayinler düzenleniyor. Ancak bu ayinler Türkçe ve İngilizce olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bu yüzden saatleri de birbirinden farklı. Ayrıca kilisenin rahipleri de İtalyan.

Sizin için ne ifade ediyor bilmiyorum. Ama benim için çok etkileyici bir görüntü. Böyle karanlık tarihi yapılar her zaman diğerlerine kıyasla daha fazla ilgimi çekmiştir. Konuyla alakası tam olarak ne bilmiyorum ama Yerebatan Sarnıcı da böyle bir yapı bence. Bu görüntü bana Barok Mimarisi'nin ne kadar güzel olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Camlardaki renkli işlemeler ve kilisenin küçük kubbeleri. Aslında kubbe ve camlardaki renkli işlemelerin kullanımı dini mimarı yapıların birçoğunda mevcut. Ancak camilerin içi genellikle daha aydınlık olur. Sanırım iki mimari yapı arasındaki en temel farklardan biri bu.

Artık yazının sonuna yaklaşırken şimdi de farklı bir duvar resmi görüyoruz. Burada Aziz Antuan'ın yanmış bir çocuğu iyileştirmesi resmedilmiş. Katolik figürlerin kullanıldığı da gözlemlenebiliyor.

Hristiyanlar için dini bir bayram olan Noel yaklaştığı için kilisenin avlusunda bir de bir çam ağacı vardı. İnsanlar bu ağacın önünde durup fotoğraf çekildiği için büyük bir yoğunluk söz konusuydu. Bu yüzden içerisinde en az insan bulunan fotoğrafı ancak kiliseden çıkarken çekebildim ve kilise turu da burada sona erdi.

Öncelikle yarışmayı düzenledikleri için CCH topluluğuna teşekkürler. Katılması için de @mehmetfix ve @damla 'yı davet ediyorum. Belki bu vesileyle @damla 'nın o güzel,uzun gezi yazılarından birini daha okuma fırsatımız olur. Bu yazıyı yazarken eğlendim. Uzun süre sonra bir değişiklik iyi geldi sanırım. Bu, bunu daha sık yapacağım anlamına geliyor. Bir sonraki gezi yazısına kadar -her ne kadar zor olsa da- mutlu kalın. Hoşça Kalın!

-Tüm fotoğraflar bana aittir.